Kitap (36)
Feridüddin Attar
KAKNÜS YAYINLARI
Feridü’d-dîn Attâr, bir şair ve mutasavvıf olarak gerek Fars edebiyatında gerekse klâsik Türk edebiyatında birçok şair üzerinde derin izler bırakmış, önemli bir şahsiyettir. O'nun en tanınmış kitabı olan Mantıku't-Tayr ise hem içerdiği hikâyelerle hem de bu hikâyelerin arka plânındaki tasavvufî düşüncelerle geniş bir okuyucu kitlesi kazanmış ve çok geniş bir coğrafyada zevkle okunmuş bir Şark Klasiğidir.
Kuşlar ülkesinin bütün kuşları, Kafdağı'nın ardındaki padişahları efsanevi kuş olan Simurg'u bulmak için zorlu ve zahmetli bir yolculuğa çıkarlar. İsteği ve azmi yeterli olmayanlar ve dünyevi şeylere takılanlar birer birer yolda kalır. Kafdağı'na ulaşanları ise, hepsi birbirinden çetin yedi vadi bekler: İstek, Aşk, Marifet, İstiğna, Tevhid, Hayret ve Yokluk Vadileri. Uzun ve zorlu bir yolculuğun ardından yedi vadiyi de aşabilen otuz kuşu ise Simurg yerine başka bir sürpriz bekler.
Sahip Olmak ya da Olmak
Erich Fromm “sahip olmak” ile “olmak” ilkelerini ya da yönlenişlerini, insan varoluşunun iki
temel kategorisi olarak değerlendirir.
Mala, mülke, şöhrete, insana, bilgiye “Sahip olmak” demek, onları ele geçirmek, kendine
mal etmek, onlara egemen olmak ve dilediğince kullanmak anlamına gelir. Ama bu maddesel sahip
oluşların sonu yoktur. İnsan hiç bir zaman yeterince şeye sahip olamayacaktır. Çünkü maddesel
olan, elle tutulan aldatıcı ve geçicidir. Bu nedenle “sahip olmak” tutkusundaki insanlar hep
kendilerinden fazla şeye sahip olanları kıskanacak, az şeye sahip olanlardan ise, kendi mallarına
göz dikecekleri telaşı ile korkacaklardır.
“Olmak” ise “sahip olmak”ın karşıtıdır. Hiç bir şeyi elde etmeye, kendine mal etmeye ve
ona egemen olmaya çalışmaz.
Ankâzâde Halil Efendi’nin, Tûti İhsan Efendi’ye yazdığı mektuplar şeklinde okuyucuya sunulan bir eser 40 Mektup. Mahmud Erol Kılıç Bey’in takdimi ile başlıyor ve yazarımız M. Fatih Çıklak’ın önsözü ile devam ediyor. Çıtlak bu bölümde, mektubun muhtevâsından, hususi oluşuyla günümüz iletişim araçlarıyla farkından, ayrıca yazılan satırların ve o satırların zarfın içerisinde bulunuşunun tılsımdan bahsediyor.
Mektupla ilişkisini ise; “Bendenizin hayatında da çok mektuplar oldu. Şahsıma gönderilmiş mektuplar çok az, ancak mektuplarla haşır neşirliğim epeyce fazladır, diyebilirim.
Aziz Dostum!..
Günümüze kadar, görenler tarafından ancak işaret yollu ima edilen yaradılış sırrı, ilk defa “Son Adem-Varoluşun Sırrı” adlı bu eserde anlatılmıştır. Yedi kat sema, yedi kat yer,dünyanın ve ademin yaratılışı, diğer sistemler, evrenin sonsuzluğu ve kainat gibi, insanlığın varoluşundan bugüne kadar merak edilen sırlar, bu eserde açıklanmıştır. İşte; okuyacağın bu eser, nebilerden ders almış olan Cafer Abdullah’ın insanlığa sunduğu en büyük hediyedir. İşte; sen bu eseri okurken, sanki yeni bir zamana doğmuş olacaksın. Bütün kalem sahiplerinin kalemini kıracağı bu ilimler, nebilerin işaret ettiği ve Hz. Resul (s.a.v.)’in “Kurtla koyun yan yana olacak” dediği zamanın müjdecisidir.
“İnsanın özü Hak, gözü seraptır. Özden bakan Bir’liği görür; gözden bakan ayrılığa düşer. Zahir göz serap görür. Gören akıl, göz alettir. Hayvanat gözle yaşar, göze göre hareket eder. Sen “öz” olmaya bak; göz olma! Kumanda ol, alet olma! İnsan akılla yaşar. Özden bakan kurtulacak, gözden bakan helak olacak!”
Sağ koluma baktım ve bedenimdeki sınırları artık belirleyemediğimi fark ettim. Çünkü kolumun atomları ve molekülleri, duvarın atomları ve molekülleri ile karıştırılmış olduğundan dolayı, nereden başladığımı ve nerede olduğumu belirleyemiyordum.
Sanki bir balon gibi azıcık miktardaki son bir havayla enerjimin uçuşunu, ruhumun teslim olmuşluğunu hissettim ve o anda hayatımın koreografının ben olmadığını anladım.
"Bir şeyi bilmekle her şeyi bilebilirsin!" İşte bir şeyi bilmekle her şeyi bilebileceğimiz bu tek şey "bizim kendimiz, bizim bilincimizdir"!
Biz bedenimizin içinde değiliz, bedenimiz bizim içimizde. Biz, zihnimizde değiliz, zihnimiz bizim içimizde. Bu dünyada değiliz, bu dünya bizim içimizde!
Beynin en önemli özelliği ise elektrikle etkileşime açık olmasıdır. Elektrik kökenlidir! Bu nedenle enerji yayar, enerji soğurur, ışıkla etkileşime girer.
Tüm kitaplar bir kitabın anlaşılması için yazılırlar. O kitap Allahın kitabı Kurandır. Elinizde tuttuğunuz Kuran Surelerinin Kimliği adlı bu kitabın yazılış amacı da aynıdır: Kuranı daha iyi anlamak. Kuranı anlamak Allahı anlamaktır; zira Kuran ilahi rehberliktir. Bir kimsenin Allahı ne kadar sevdiği, onun Allahın kitabına nasıl muamele ettiği ile anlaşılır.
Kuranı anlamak insanı anlamaktır; zira Kuranı gönderen ile insanı yaratan aynı kudrettir. Kuranı anlamak hayatı anlamaktır; zira Kuran kelimenin tam mânasıyla bir hayat kitabıdır. Vahyin gönderiliş amacı, beşeri inşa edip ona ruh üfleyerek insan kılmaktır. İnsan kendisine emanet edilen hayatın ustasıdır. Fakat her usta, önce çırak olmalıdır ki, usta olabilsin. İnsan Kuranın çırağı olursa, hayatın ustası olmayı hak edecektir. Bunu yapabilmesi için Kuranı anlaması şarttır.
Tefsirler ve mealler bunun için yapılmıştır. Elinizde tuttuğunuz eser kâmil bir tefsir sayılmazsa da, İcmali Tefsir türüne giren bir eserdir. Konusu Kuran Surelerinin Kimliğine dair genel ve özet bilgiler vermektir. Bununla amaçlanan, Kuranı kendi bütünlüğü içinde tanımaktır. Kuranı tanımanın en iyi yöntemlerinden biri de, onu oluşturan sûreleri tanımaktır.