Bunun üzerine evrenin hayat kaynağı olan bu Kişi’nin kendisinin de hem Diri hem de Bilinçli olduğunu hissetti, kalbinin en sessiz tonuyla kendisini hem İşitip hem de Gören O Kişiyle konuşma arzusu belirdi. Ve tüm varlığının kendisini hem içten hem dıştan kuşatan bu Kuşatıcı Varlık’ta yavaş yavaş eridiğini hissetmeye başladı.
Bedeni saygıyla üzüm salkımıyken ruhu Mutlak’ın atmosferine girmişti bile ve O’nun Kutsal Ruhuyla bütünleşmişti. Artık zaman ve mekânın içinde değildi, gerçek olan şey sonsuzluğun ve sınırsızlığın ta kendisiydi. Bir'in dünyasında ayrılık ve farklılık yoktu, her şey tek bir bütündü. Hiçbir şey O'nun Ad’ından başka bir şey değildi, içindeki Gerçek Ben uyanmıştı ve artık bir şeyin olması için sadece O'nun adıyla 'Ol' demesi yeterliydi. Katışıksız özgürlüğü soluklarken.
İçindeki bu aydınlanmayla seslendi sessizce: “Sana isim vermek, seni unutmanın diğer adı. Sana Sen demek, Sen’den uzaklaşmanın.”
Bu andan sonra artık konuşan o değildi, tüm evrendi…
Not: Bu yazı, "Robot ve Tanrı" isimli romandan alınmıştır.