Bu sayfayı yazdır

Kıyamet Günü

Yazan Write on Cuma, 12 Mayıs 2017 Yayınlandığı Kategori Sinema Okunma 5095 kez
Ögeyi Oylayın
(0 oy)

Gerçek bir hikayeden esinlenilen filmde; 2004 deki büyük Tsunami felaketinin ortasından kalan bir ailenin korku içerisinde yaşama tutunma mücadelesi anlatılıyor..

Maria ve Henry 3 çocuklarıyla birlikte kış tatillerini geçirmek için Tayland'a giderler. Bu tropik cennete birkaç gün keyifli vakit geçirmek isteyen aile, 25 Aralık gecesi düzenlenen Christmas partisine gider ve bolca eğlenirler. Ertesi sabah havuz keyfi yaptıkları sırada korkunç bir gürültüyle ortalık sarsılmaya başlar. Maria ve Henry korku içinde dona kaldıklarında, otelin duvarları üzerinden dev dalgalar da üzerlerine doğru hızla gelmektedir!
26 Aralık 2004'te yaşanan tsunami felaketini kurtulmayı başaran bir ailenin gerçek hikayesi üzerinden anlatan filmin başrollerinde Naomi Watts ve Ewan McGregor'u seyrederken filmin yönetmenliğini ise The Orphanage filmiyle tanıdığımız J.A. Bayona üstleniyor. 1

Yaşamın içinden geçen insan birden bire başına gelen felaketler sonucu asıl değer vermesi

gerekenlerin neler olduğunu daha iyi anlamaktadır. Elimizden alınan kıymet bilmediğimiz nimetleri daha iyi fark etmemizi sağladığı su götürmez bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır. Her şeyin bize verilmesine karşılık hiç bir şeyimiz yokmuşçasına sürdürdüğümüz bir yaşamın nankörlüğün sonucu gelen felaketler beklide uyanmamıza sebep oluyor...

Filme dönecek olursak; filimde her şey çok güzel gitmesine rağmen gereksiz konularda tartışma ve kırılganlıklar içerisindeyken başlarına gelen felaketler sonucunda aslında hayatta daha önemli şeylere sahip olduklarını fark ediyorlar. Aslına bakarsanız çoğumuz bu şekilde bir yaşam içinde değimliyiz. Aslında elimizdekilerin değerini bilememek gibi çok büyük bir sorunumuz var.

Her şeye sahip olmak için tüm ömrü heba etmek ve sahip olduğumuzu sandığımız şeylerin kölesi olarak bir yaşam sürmek gerçekten içler acısı bir durum. Bu yaşamın içinde olduğumuzun farkında bile değiliz...

Belki de bundan dolayı Kur’an-da sürekli olarak o sahip olduğumuzu zannettiğimiz her şeyin aslında birer emanetçisi olduğumuzun farkında olmamız isteniyor. Kendi aklımız  herşeyin üstünde tutmamız bu tür sorunlarla baş etmeye çalışırken çıkmaz sokaklarda dolaşmamıza neden oluyor. Sadece bu tarz düşünce tarzı kendimize değil çevremizede çok büyük zararlar veriyor.

Gerçi doğal afetlerin ve ya kendi kıyametimizin yani ölümümüzün ne kadar yakın olduğunu başımıza gelmeden sadece birer varsayım ve ya uzak bir hayal olarak kalması ve kendimizden olabildiğince uzaklaştırmamız bu tür hataların çözümsüzleşmesine neden oluyor.

Başımıza gelen bazı felaketlerin sonucu elimizde sahip olduğumuzu sandığımız her şeyin alınması, belirli uyanışlara vesile olduğunu söyleyebiliriz. Fakat elimizden alınan şey şayet bu dünya yaşamındaki bedenimiz ise İşte o zaman artık geri dönüşü olmayan bir yola girmiş oluyoruz. Belki de en önemli şey sahip olduğumuz şey canımızdır!.. Sonsuzluğa hazırlanamadan geçen bir ömrün sonunda gidilecek yer için yaşanacak sıkıntı ve ıstıraplardır. Hayatımızın en önemli meselesi acaba araç, gereç, mevki, makam gibi önümüze sunulan havuçlar mıdır? Yoksa asıl varlığımızın bilinç olarak var olduğunu farkedip ona göremi hazırlanmak zorundayız. 

Ölümün ardında inanmayan hiç kimse kalmayacak. Birden bire her şeyin birer yanılsama olduğu gerçeğiyle yüzleştiğimizde ve bilinç olarak varlığımızın sonsuza kadar var olacak asıl yapının hazırlanması gerektiğini anladığımızda işte o zaman herşey için çok geç olabilir.

“Ölmeden önce ölmek”2 ve "Hayattaki en önemli mesele iman”3 gibi sözleri çok iyi tefekkür edip bu dünyada, en önemli olan meselenin ne olduğu konusunda hep beraber bir daha düşünelim ne dersiniz…

Dua ve Himmetle

Vesselam

Kaynaklar

1:Beyaz Perde

2: Ölmeden önce ölünüz!? hadis-i şerif

3: Bediüzzaman Said Nursi

Son Düzenlenme Pazartesi, 12 Haziran 2017 21:35