Tasavvuf

Tasavvuf (142)

Yazan Written on: Perşembe, 28 Mart 2024 Okunma 4 kez
Ögeyi Oylayın
(0 oy)

İnsanın doğumu ile başlayan ailesinin ve muhitinin tesiriyle şekillenen bir lisanı vardır. Eski tâbirle lisanı mader zat, yeni tâbirle anadili olan bu lisan, gündelik konuşma anlaşmalar için kullanılmaktadır. Bu lisandan başka insan şahsiyetinin tekâmülüne, ahlâki ve ulvî ufkunun mâhiyetine işaret eden, bir de lisanı edebîsi yani edebiyatı vardır. Buna binâen lisan, şahsın veya şahısların oluşturduğu cemiyetin ilmini, kültürünü, edebini valhâsıl maddî ve mânevî sahip olduğu tüm değerlerini yansıtabileceği yegâne unsurdur. İnsanlık varoluşundan bu yana, konuşmayı, dilin oluşumunu, menşeini hep merak ederek sorgulamıştır. Gramer yapısı, ses özellikleri, mânâ incelikleri ve  daha neler neler… Hepsi söz tılsımını çözmek, lisandaki esrar perdesini biraz olsun aralamak için çalışılan sahalardan sadece birkaçıdır. Bu sahalardan hangi birinde derinleşilirse, bilmece içinden çıkılamayacak kadar da iyice bocalatan hâllere dönüşüyor. İlmin şu anda lisan ve sözde geldiği nokataya bakarsak manzara, tesbit ve teorilerden öteye geçememiş tahminler yumağı mahiyetindedir. Bir başka ifade ile “nasıl”ın cevabı meçhûldür. Bu dahi gösteriyor ki söz, kelâm, lisan veya konuşmak tâbir edilen hâdise; çok basit gibi algılansa da, aslen ucu gayb âlemine bağlı ilâhi sır özelliğini hâlâ muhafaza etmektedir. Pekalâ hiç mi bilinmez?

Yazan Written on: Perşembe, 28 Mart 2024 Okunma 8 kez
Ögeyi Oylayın
(0 oy)

Gerek Hakk’a karşı gerekse halka karşı pişmanlık duyduğumuzda, günahlarımızdan mahcubiyet hissettiğimizde, özümüze lâyık olmayan bir işe bulaştığımızda hatta düştüğümüzde, kendi liyâkatimizden daha fazlası ikram edildiğinde, ama her mevkide ve her makamda… Estağfirullah…

Tevbenin kelimesi diye tabir etmek pek de yanlış olmasa gerek. Esasında tevbe, kalpteki pişmanlıktan ibarettir. İçindeki o kalbî sızıyı hissetmeyenin, hangi lâfzı kullanırsa kullansın velev ki estağfirullah kelimesi de bu lâfızlardan olmuş olsun, kalbindeki hissiyata tercüman olmayan ve bağlı olmayan bu lâfızlar havada uçuşan birkaç günlük canlılar gibi şöyle bir gözükür kaybolur. Belki Allah Teâlâ merhameti ile bu riyakâr ve samimiyetsiz tevbeleri kayda almaz. Meleklerine sildirir. Aksi takdirde böylesi istiğfar ve tevbeler aleyhimize birer delil teşkil edecektir.

  

Yazan Written on: Perşembe, 28 Mart 2024 Okunma 8 kez
Ögeyi Oylayın
(0 oy)

Hizmet, duyar duymaz insanda olumlu güzel şeyleri çağrıştıran bir kelime. Gerçekte herkesin istediği fakat çoğu kimsenin hakkı ile yerine getiremediği, âciz kaldığı saha. Esasında herkes, kurulmuş bu dünya tezgâhında bir şekilde hizmet etmektedir ve her şey esas itibarı ile o Zât’a çalışır. Ancak hizmeti idrak nasip meselesidir. Belki sonda söylenecek başta söylendi. Baştan başlayalım.

Hizmet kelime olarak aslen Arapça “hdm” kelimesinden türetilmiştir. Biz Türkçe telâffuz ederken kelimeyi bazen “d” ile bazen “z” ile kullanmışız. Hademe, Hadim, Mahdum şeklinde söylediğimiz gibi hizmet, hizmetkâr şeklinde de kullanmışız. Tasavvuf terbiyesinde hizmet her safhada olması gereken, aranılan ve istenilen en önemli unsurdur. Daha evvelki yazılarımızda defaatle tasavvufun; muhabbet ile güzellikleri hayata tatbik etmek olduğunu beyan etmiştik. Muhabbet ve aşkın ölçüsü fedakârlıktır. Fedakârlığın tezahürü ise hizmettir. Makbul olan bütün güzelliklerin başında, güzel ve temiz bir niyetin olduğunu görürüz. Tasavvufî ahlâkın öğretisindeki hizmette böyledir. Yani ilk önce niyetin sağlam ve hâlis olması lâzımdır.

Yazan Written on: Perşembe, 28 Mart 2024 Okunma 6 kez
Ögeyi Oylayın
(0 oy)

İnsan; “bir” kelime. Ama içinde ikilik barındıran bir kelime. Kesret (çokluk) âleminde vahdeti bulmak üzere yolculuk eden her insan dinlemeye, duymaya, bir şekilde konuşmaya anlatmaya ihtiyaç hisseder. Yalnız değildir. Kendinden öte bir söyleyen, bazen kendisinden öte bir işiten varlığın adıdır insan. Günlük hayatta şöyle veya böyle bir şeyleri paylaşma ihtiyacı hissederiz. Herkes sahasına göre, kötüler kötülüklerini, tiryakiler tiryakiliklerini, sevenler sevgilerini, nefret edenler nefretlerini paylaşmak isterler. Maddeye ait veya değişik ifade tarzıyla kalıba ait durumlar paylaşıldıkça azalır. Kalbe ve mânâya dâir güzellikler ise paylaşıldıkça artar, çoğalır. İşte kalıbın ötesine geçip kalp etrafında manevî buluşmaya ve bilişmeye sohbet denir. Erenlerin sohbeti ele giresi değil sohbet ehli olabilmek için erenlerin hâline ya tâlib olmak veyahut olmak vakıf olmak icabeder.

Kalbe ulaşmadan kalbindeki güzelliği bulmadan yani ermeden, erenlerle oturup kalkmadan mânâya ulaşılamadığından hakîki sohbete erişilmesi mümkün değildir. Her ne kadar aynı zamanda aynı mekânda bulunulsa da. Bu sohbet, mânâya uzak olanlara, “el”e, yani yabancıya verilecek bir nesne değildir. Fakat samimi bir niyetle, ikrar ile gelenler sohbetin feyzinden ve bereketinden muhakkak nasibdar olur. “Ele giresi değil” sözü hakkında bazı meşâyih (bazı şeyh efendiler) bir mürşidin sohbetine erip onun elini tutanlar kendilerine tevdi kılınan bu emanete hıyanet etmeksizin dosdoğru hareket etmeye gayret ederlerse emanetin esas sahibi olan Hazreti Allah’ın kudret eli onlar üzerine olur. Ve böylece herhangi bir şahsın eline ve avucuna sığamayacak muazzamlıkta tecellîlere mazhar olurlar. Ümmî Sinan Hazretlerinin “ele giresi değil” sözüyle bu manevî mîrâc’ın ancak Cenâb-ı Hakk’ın lütuf ve merhamet eliyle gerçekleştiğine de işaret ettiğini belirtmişlerdir.

Yazan Written on: Cumartesi, 16 Mart 2024 Okunma 36 kez
Ögeyi Oylayın
(0 oy)

İnsanlık’ ve ‘tarih’ kavramları yan yana geldiğinde hayallerimizin bile alamayacağı çok geniş ve derin mefhumlara çağrı yapar. ‘İnsanlık tarihi’ ise binlerce toplumun ve medeniyetin yaşanmışlıklarını içine alan bir ifadedir. Fakat bu târihî süreç içerisinde bazı toplumlar, medeniyetler ve insanlar öylesine derin izler bırakmıştır ki ‘insanlık tarihi’ denildiğinde sadece bunları bile hatırlıyor olmak, sınırlarını çizemeyeceğimiz bu mefhumları âdetâ özetleyiverir.

Hiç şüphesiz Anadolu toprağı dünya tarihinin en müstesnâ medeniyetlerine ev sahipliği yapma hüviyetiyle insanların eriştikleri medeniyet çizgisini göstermek bakımından göz kamaştırıcı bir vitrin olmuştur. San’ata, ilme, inanca ve hatta kudrete sahip olduğunu düşünen birçok toplum kendisini bu topraklarda bütün cihâna göstermek arzu ve isteğinde olmuştur. Bu muhteşem vatan toprağı bilhassa Selçuklu ve Osmanlı medeniyetleriyle insanlığın iftihar tablosu olmuş, Anadolu’nun bağrından fışkıran bu ruh, bütün dünyayı ilmi, inancı, ahlâkı, san’atı ve bilhassa muhteşem gönül insanlarıyla aydınlatmış, etkisi altına almış, bunları yaparken de gönülleri fethedebilmeyi başarmıştır.

Yazan Written on: Cumartesi, 29 Temmuz 2023 Okunma 509 kez
Ögeyi Oylayın
(0 oy)

 İşte şu hadis-i şerif bu şefaatin bir delilidir:
Yarın hepimizin şah da olsak geda da olsak müsavat ile toplanacağımız bir yer var. İşte orada toplandığımız zaman arşın verasında oranın memuru olan bir münadi şöyle nida edecek.
“Ey ehli mevkıf ! Ey toplan kumandası ile toplananlar! Gözlerinizi kapayın bakalım Hz. Muhammedin kızı Hz. Fatıma geçecek
Filhakika Hz. Fatıma İmam Hüseyin ile kanlı elbiselerini giymiş bir vaziyette geçecek. Arşta kendisine tahsis edilen makamı mahsusuna oturacak. Sonra Cenabı Hak’ka
-Allahım! Oğlum ile oğlumun katilleri arasındaki hükmünü ver diyecek.
Hükmü ilahi verilecek.
Cenabı Hak hükmünü verdikten sonra Hz. Fatıma (A.S) bizi unutmayarak
Ki işin nezaketi inceliği de buradadır.
-Ya Rabbi bizim müsibetimize gözünde nem gönlünde hüzün olanı bana bağışla diye niyaz edecek.
Cenabı Hüda -Derhal istediğin kadar buyuracak.
Ey Müminler!
işte biz bu vesile ile olsun bağışlanırsak, bizim için en büyük bir lütuf değilmidir.
Ya Rabbi bu sözler hürmetine o anda arşın titrediği titreme bahşi için kalbi Muhammedinin Alemi arştan ne bekliyorsa o bekleme aşkı için bizi affeyle. Habibinin habibi seninde mahbubun olan İmam Hüseyin’in parçalandığı gündeki sırra bürünerek huzur-ı sübhaninde şefaat olunmaklığımızı diliyoruz. Bizi boş çevirme
Ya Resulallah! Hikmeti: Ümmeti Muhammede ağlama kapısı açmak olan bu hadisenin hikmetinden bizi de nasibedar et de yakamızı kurtaralım Makamı Zilletten Makamı İzzete çıkalım.
MUHAMMED ŞEMSEDDİN YEŞİL HZ. HUTBELERİM ESERİNDEN ALINTIDIR.
9 MUHARREM 1388
Yüksek Ahlak Derneğî

NE İZLESEM

 
 

NE OKUSAM