
10816 Views
2241 Views
Çün Dogup Tuttu Cihan Yüzünü Hüsnün Günesi
Çün doğup tuttu cihan yüzünü hüsnün güneşi
Kim ola sevmiye bu vech ile sen mâh-veşi
Türk ü Kürd ü Acem ü Hind bilir bunu ki sen
Hâşimîsin Arabîsin Medenîsin Kureşî
Sen emîre kul olan her ne kadar müdbir ola
Bende-i mukbil olur misl-i Bilâl-i Habeşî
Dîk-i hikmette pişirdi çü senin sevgini Hak
Cebraîl olsa nola matbahınm heyme-keşi
Yerdeki da’veti fevt ola gidem deyu göğe
Bağladın beline ey nûr-i bilâ-sâye taşı
Sensin ey püşt ü penâh-ı melek ü ins ü perî
Enbiyânın güzeli sevgilisi hûbu hoşu
kabîlinden, dervîşliğin hakîkatinden habersiz olduğu halde cehâletinin ve noksânının farkına varmayıp, kendini evliyâ zanneden ve herkesi irşâd etmeğe kalkanlar hakkında îrâd buyurmuşlardır...
Sen cânından geçmeden cânân arzu kılarsın
Belden zünnâr kesmeden îmân arzu kılarsın
"Cânından geçmeden cânân arzu kılarsın" demesi, dervîşliğin aslı-esâsı olan mâsivâyı terk etmeğe işâretdir...Hazret, ârifdâne bir dille, "dünyâ muhabbetini kalbinden söküp atmayanın dervîşliği de evliyâlığı da yalandır" der..."Zünnâr" küfrün remzidir, "Zünnârını kesmeden îmân arzu kılarsın" demesinin sebebi, "küfrün sıfatları olan nefs-i emmâre sıfatlarını terketmeden îmânın hakîkatine erişilmez" demekdir...
Ârif ol âyîne-i insâna bak
Anda nûr-i Hazret-i Rahmân'a bak
İnsân bâhusûs insân-ı kâmil Cenâb-ı Hakk'ın sıfatlarına bir ayna hükmündedir...Ârif olan insâna böyle bakar ve onda Cenâb-ı Hakk'ın sıfatlarını müşâhede eder...
Geç harâbât ehlinin vîrânlığın
Anda mevdu' kenz-i bî-pâyâna bak
Allah dostu olan insân-ı kâmil ekseriyâ kendisini gizler ve halkın kıymet vermediği mesleklerde, mevkilerde görünür, tıpkı hazînelerin ve gömülerin de vîrânelerde gizlenmesi gibi...
Sûretinde Âdem'i halk eyleyen
Şibh ü misli olmayan Sultân'a bak
Halaka'l âdeme alâ sûretihî (Allah Âdem'i kendi sûretinde yarattı) sözündeki hikmet insanın tecelligâh-ı ilâhiyye olması sebebiyledir yoksa Allah'ın misli ve benzeri olmaz..."Leyse ke mislihî şey'ün" âyeti buna işâret eder...
Birisi, insanın dünya hayatı ile alakasıdır.
Diğeri de, bu dünyadan sonra insanın Allah Teala ile yeniden buluşmaya olan inancı ya da inançsızlığıdır.
Kur'an, hem insanın bu iki temayülünün birbiriyle bağlantılı olduğunu bildirir, hem de, bu iki temayülün bir kişilik tarzı oluşturduğuna dikkat çeker.
Kur'an, ısrarla insan zihninde şu soruların netleşmesini ister:
1. Dünya nedir? İnsan dünya ile ilişkisini nasıl kurmalıdır?
2. İnsan bu dünyadan sonra bir gün kendisini bu dünyaya özel bir maksatla gönderen bir Kudret'in huzuruna çıkıp, dünyada yapıp ettiklerinin hesabını verecek midir?
Gene Kur'an'a göre dünya ile ilişki söz konusu olduğunda iki insan tipi çıkar karşımıza:
“Mekke döneminde nâzil olmuştur. Otuz âyettir. Adını ilk âyette geçen ‘mülk’ (hükümranlık) kelimesinden alır. Tebâreke, Mücâdele, Mâni’a, Münciye, Vâkıye ve Mennâ’a1 olarak da adlandırılır.
‘Sözünüzü ister gizli ister aşikâre söyleyin, O kalplerdeki duygu ve düşünceleri hakkıyla bilendir.’ mealindeki 13. âyetinin, müşriklerin Hz. Peygamber’in aleyhinde konuşmaları ve birbirlerine, ‘Muhammed’in tanrısının duymaması için gizli konuşun.’ demeleri üzerine nâzil olduğu bildirilir.
Mülk Sûresi’nin temel konusunun Allah’ın varlığını, birliğini, kâinatı yaratıp yönettiğini ve âhiretin mevcudiyetini kanıtlamak olduğunu söylemek mümkündür. Sûrenin muhtevası iki bölüm halinde açıklanabilir.
Kâinatın yaratılış ve yönetiliş iktidarının Allah’ın elinde bulunduğunun ifadesiyle başlayan birinci bölümün ilk âyetlerinde,
Ahmet Süreyya Emin (Kadesallahus Sırre)Hazretlerinin Divan Şerifi
Bismillahir Rahmanir Rahim
Hz. Süreyya Beyefendi'nin Divanının birinci basımının hazırlıklarına Hz. Süreyya’nın manevî evlatlarından, halifesi ve bizim de mürşidimiz olan Hz. Mehmet Ali ÖZKARDEŞ Beyefendi zamanında 1959 yılında başlanmıştır. Hz. Süreyya Beyefendi, kendisinde zuhur eden ve kendisine lütfedilen ilahi kelam, beyan ve makamları yazarak, yetişmeleri için evlatlarına dağıtmış olduğu halde, hali hayatta iken divanın muhtevasını teşkil eden bu varidatı ilahiye-yi kitap olarak neşretmemiştir. Mehmet Ali Bey Hazretleri, Hz.Süreyya Divanının el yazması eski yazı nüshalarından bir tanesini bana ve eski Türkçesi kuvvetli olan babam İbrahim Fuad Bey'e tevdi etti.