Editor

Editor

Web sitesi adresi: https://www.tekinseyri.com
Write on Cumartesi, 13 Mayıs 2023 Yayınlandığı Kategori Tasavvuf

 

7.Ayet

 

لَّقَدْ كَانَ فِي يُوسُفَ وَإِخْوَتِهِ آيَاتٌ لِّلسَّائِلِينَ

 

Le kad kane fi yusufe ve ihvetihi ayatun lis sailin.

 

Andolsun Yûsuf ve kardeşlerinde soranlar için ibretler vardır.

 

 

Kelimeler

Türkçe Anlamı

kök

1

lekad

andolsun

2

kane

vardır

كون

3

fi

4

yusufe

Yusuf

5

ve ihve tihi

ve kardeşlerinde

اخو

6

ayatun

ibretler

ايي

7

lissailine

soranlar için

سال

 

 

لَّقَدْ And olsun:

KURAN'DA NELERİN ÜZERİNE YEMİN EDİLMİŞTİR?

Bu yeminleri şu şekilde özetleyebiliriz:

Kur’ân, âlemlerin Rabbi sıfatıyla Allah’tan, kullarına gelen İlâhî kelâmlar mecmuâsıdır. Bizim fikir, algılama ve anlayış seviyemize inen Kur’ân-ı Hakîm’in, âyetlerinde ve beyanlarında yeminli ifâdelere yer vermesi de bizim algıladığımız biçimde anlaşılırlığını, ciddiyetini ve sözlerinde hilâfı olmadığını anlamamızı sağlamak içindir. Cenâb-ı Hak, bazen yeminle âyetlerini doğrulamış ve kuvvetlendirmiş; bazen de bir takım varlıkları yemin konusu yaparak bu varlıkların insanlık için değerine ve kıymetine işâret etmiş ve dikkatleri bu varlıklar üzerine çekmiştir.

Cenâb-ı Allah, insanların âyetlere olan îmân ve güvenlerini temin etmek, verdiği haberleri kuvvetlendirmek, önemli varlıklar ve nesneler üzerinde tefekkürü teşvik etmek, önemli nîmetleri hatırlatmak; Kur’ân’ın, Kur’ân’ın verdiği haberlerin, kıyâmet gününün, âhiret gününün, öldükten sonra dirilişin, hesabın, cennetin ve cehennemin hak olduğu konusunda, insanları iknâ etmek ve bunlarda muhtemel şek ve şüpheyi ortadan kaldırmak gibi hikmetlerle, âyetlerini yeminli ifadelerle takviye etmiştir.

Konuya mânâ-yı ismiyle değil, mânâ-yı harfiyle bakmamız gerekiyor. Yani, Allah’ın üzerine yemin ettiği her şey, kendi başlarına değerli değil, Allah’ın yaratmış olması itibariyle yücedir, değerlidir ve kıymetlidir. Cenâb-ı Allah Kendi Zâtının yüceliğini bildirmek ve isim ve sıfatlarının tecellilerinin kemâlini ve eşsizliğini göstermek için varlıklar üzerine çeşitli şekillerde dikkatleri çekmiştir. Her şey Allah’ın kudretinin ve hilkatinin eşsiz şekilde tecellisi ve tasarrufu değil midir? Zatı Yüce olan Cenâb-ı Allah, eşsiz ve sayısız isim ve sıfatlarının eseri olan mevcudat üzerine yemin etmekle, aslında kudretinin ve hilkatinin muhtelif tecellilerine, dolayısıyla kudretinin azametine, hikmetinin kemâline, rahmetinin kuşatıcılığına, hilkatinin benzersiz güzelliğine yemin etmiş olmaktadır. (bk. Nursi, Mektubat, s. 378)(https://www.islamveihsan.com/)

 

"Allah'tan başkası adına neden yemin edilir?" sorusuna Celalüddin es-Suyûti (ö.911/1505) üç açıdan yanıtlar:

1. Güneş, ay, gündüz, gece gibi yemin edilen varlıkların baş tarafında mahzufbir "Rabb" kelimesi vardır. Yapılan yemin, bu varlıklara değil, onların yaratıcısı olan Rablerinedir. Böylece ifade: Güneş'in Rabbine, Ay'ın Rabbine, Yer'in Rabbine, Gök'ün Rabbine şeklinde anlaşılmaktadır.

2. Araplar yemin edilen bu varlıkları tazim ediyorlar ve bunlara yemin ediyorlardı; Kur'an da onların bildikleri, aşina oldukları üslup üzerine indirilmiştir.

3. Yeminler, yemin edenin tazim ettiği ve kendisinin üstünde gördüğü şeylere yapılır, oysa Allah'ın fevkinde hiçbir şey yoktur. Bazen kendi zatına, bazen de yaratıcısına işaret etmesi için yarattıklarına yemin etmiştir.

 

 

Rûhu'l-beyân fî tefsîri'l-Kur'ân İsmail Hakkı Bursevî eserinde;

“Andolsun Yûsuf ve kardeşlerinde” yâni Allah’a yemin olsun ki Yûsuf kıssasında ve onun on bir kardeşinin hikâyesinde “soranlar” kıssalarını soran ve öğrenen herkes “için ibretler” yani Allah’ın kahredici gücüne ve yüce hikmetine delâlet eden çok büyük alâmetler “vardır.” Çünkü Yâkub’un büyük oğulları en küçük oğlu olan Yûsuf’u (a.s) zelil kılmaya ittifakla karar verdikten ve yaptıklarını yaptıktan sonra Allah Teâlâ Yûsuf’u (a.s) peygamberliğe ve hükümdarlığa seçmiş, onları da ona boyun eğen ve hükmünü yerine getiren kimseler kılmıştır. Yûsuf’a duydukları kıskançlığın vebâli kendi başlarına dönmüştür. İşte bu, Allah’ın kahredici gücüne ve yüce hikmetine delâlet eden en büyük ibretlerdendir.

Write on Perşembe, 04 Mayıs 2023 Yayınlandığı Kategori Sohbetler

HZ. YÛSUF’UN AS RÜYASI

4.Ayet

 

 اِذْ قَالَ يُوسُفُ لِاَبٖيهِ يَٓا اَبَتِ اِنّٖي رَاَيْتُ اَحَدَ عَشَرَ كَوْكَباً وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ رَاَيْتُهُمْ لٖي سَاجِدٖينَ

 

İż kâle yûsufu li-ebîhi yâ ebeti innî raeytu ehade ‘aşera kevkeben ve-şşemse velkamera raeytuhum lî sâcidîn(e)

 

4- Bir gün Yûsuf, babasına demişti ki: “Babacığım! Ben rüyamda on bir yıldızla güneşi ve ayı gördüm; onları bana secde ederken gördüm.”

 

 

 Sûfîler her âyetin zâhir, bâtın, had, matla‘ gibi dört unsurdan oluştuğunu ifade eden hadisten hareketle Kûr’ân lafızlarının çok anlamlılığı üzerinde durmaktadır. Öyle ki sûfîlere göre Kur’ân’ın her lafzı birer sır denizi ve nûr deryasıdır. Kur’ân lafızlarının iki yönlü-sembolik yapısı ve Kur’ân âyetlerinin tasavvufî yorumlara elverişliliği işârî tefsirin gelişiminde önemli rol oynamıştır.

Kur’ân’ın zâhirindeki çok anlamlılık, bâtınında kendisini çoğunlukla işaret/remz kavramı ile müşterek mânâda kullanılan sembollerle göstermektedir. Genelde soyut mânâlar için kullanılan ve birden fazla anlam içeren semboller, bilincin maddî ve mânevî olmak üzere iki boyutu arasında araç görevi görmektedir. Bu çok yönlülük neticesinde sembolizmde farklı mânâlar, sistematik bir şekilde bir araya getirilmektedir. Semboller, derinlemesine düşünüldüğünde “bir araya getirmek, birleştirmek” gibi anlamlarıyla değişim ve dönüşümlerde önemli bir rol oynar. Bu yönüyle semboller, birbirinden bağımsız gibi görünen gerçeklikler arasında tutarlı bir bütünlük sağlar; somut ve soyut dünyaya ait farklı boyutları birleştirirler. Şüphesiz Kur’ân’da sembolik okumaya en çok peygamber kıssaları konu olmaktadır. Peygamber kıssaları, zâhirde sade diliyle gayet anlaşılır iken bâtınında kendisine yüklenen kalp, nefs, ruh, varlık ve nefs mertebeleri gibi metafizik sembollerle oldukça yoğun bir anlatıma sahiptir. Kıssalarda her bir nesneye yüklenen sembolik mânâ, somut olan ile mânevî olan arasında bir bağ kurmaktadır. Sembolik mânâların değişiminden hareketle başka bir deyişle sûfîlerin Kur’ân’ın zâhirinden yol alarak kurduğu bâtınî mânâlar üzerinden tasavvufun gelişim ve dönüşümü hakkında birtakım ipuçları edinilebilir.

Sûfîler, kıssalara yaşanmış birtakım ibretlik hikâyeler yahut salt tarihî ve teolojik bir bilgi kaynağı olarak bakmazlar. Onlar Kur’ân’ı, bir varlık kaynağı, zaman mekân ve inzal sebebi ile sınırlandırılamayacak öğretilerle dolu bir derya olarak görmektedirler. Sûfîlere göre kıssalarda zikredilen her bir hâdise sûfînin seyrinde karşılaşabileceği mânevî tecrübe ve halleri sembolize etmekte ve yaşayarak içselleştirmesi gereken kutsal öğretileri barındırmaktadır. Bolat, Dilek Öz.   Marmara Universitesi (Turkey) ProQuest Dissertations Publishing, 2019. 28242000.

 

 

   Zâhir, sözlükte açık, âşikâr olan, bir şeyin görünen kısmı, dış yüzeyi gibi anlamlara gelir. Bâtın ise kapalı, bir şeyin iç kısmı, bir şeyin hakikatini bilmek gibi mânâları ifade etmektedir. Tasavvuf ilminde de bu iki zıt ifade nasslardaki örneklerinden hareketle bir arada kullanılmaktadır.

 

İbn-i Abbas'tan gelen bir rivayette ise şöyle denir:

"Kur’an'ın dalları, fenleri, zahir ve batını vardır. Onun acaibi bitmez. Sonuna ulaşılmaz."

 

Envâru’l-meşarık’ta şöyle der: “Güzel tesadüflerden biri de sözlükte “esef” lâfzının hüzün, “esif” lâfzının da köle mânâsına gelmesidir. Her ikisi de tesâdüfen Yûsuf kelimesinde toplanmıştır.”

 

Yûsuf bir cuma gecesinde on iki ya da on yedi yaşında iken Allah Teâlâ’nın hikaye ettiği şu rüyâyı gördü:

 

“Babacığım, ben rüyamda on bir yıldızla güneşi ve ayı gördüm.”

 

Câbir b. Abdullah’dan rivâyet edilmiştir: “Yahûdinin biri Rasûlullah (s.a.)’e gelerek:

Ey Muhammed, bana Yûsuf’un gördüğü yıldızların hangileri olduğunu haber ver.” dedi.

Bu soru üzerine Nebî (a.s.) sustu. Bir müddet sonra Cebrail gelip meseleyi haber verdi.

Hz. Peygamber de adama:

“Onları sana bildirirsem müslüman olur musun?” diye sordu. Yahudi “Evet.”

deyince şöyle buyurdu:

Yûsuf; Cereyan, Tarık, Zeyyal, Kabis, Amûdân, Felîk, Mısbâh, Daruh, Ferağ, Vesâb

ve Zü’l-ketifeyn’i gördü. Güneş ile Ay da gökten inip ona secde ettiler.”

Bu cevabı alan yahudi: “Vallahi, söylediğin isimler o yıldızların isimleridir.” dedi. 

Write on Perşembe, 27 Nisan 2023 Yayınlandığı Kategori Tasavvuf

 12-YÛSUF SÛRESİ

Yusuf sûresi, 111 âyet olup, 1, 2 ve 3. âyetler Medine’de, diğerleri Mekke’de inmiştir. Sûrenin başından sonuna kadar Yusuf Peygamber’den bahsedildiği için bu adı almıştır.

Hz. Peygamber (s.a.)’in buyurduğu gibi o  “Kerim oğlu kerim oğlu kerim oğlu kerim; İbrahim oğlu İshak oğlu Yâkub oğlu Yûsuf’tur.”

Kerem,övünülecek her türlü sıfatı kendisinde toplayan bir isimdir. Yûsuf (a.s.), peş peşe peygamber olan üç zatın oğlu olmanın yanı sıra peygamberlik şerefini sûret güzelliği, rüya tâbiri, dünyevî reislik, kıtlıkta ve çeşitli belâlar sırasında tebaasını güzelce yönetebilme vasıflarını kendisinde toplamış bir zattır. Kur’ân-ı Kerîm’de Yûsuf Sûresi’nde ve gerekse Tevrat’ın Yaratılış bölümünde birbirine yakın bir biçimde ve etraflıca anlatılmaktadır. Hz. Yûsuf, Hz. İbrâhim’in torunu Yâkup peygamberin oğludur. M.Ö. 1300’lü (veyâ 1900’lü) yıllarda Filistin’de doğmuştur.

Übey b. Ka‘b’dan Rasûlullah (s.a.)’in şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir:

“Kölelerinize Yûsuf sûresini öğretiniz. Çünkü hangi Müslüman onu ailesine ve kölelerine yazdırır ve öğretirse, Allah Teâlâ ölüm sekerâtını kendisine kolaylaştırır, ona kuvvet verir ve hiçbir Müslümana hased etmemeyi bahşeder.”[1] et-Tibyân tefsirinde de böyle denilmektedir.

( İbn Kesîr, Tefsir, II, 446)


Nüzül Sebebi

Sûre, Mekke döneminin sonlarında, Kureyş'in Hz. Peygamber'i öldürme, sürgün etme veya hapsetmeyi planladığı bir dönemde nâzil oldu. Müşrikler, Yahudi bilginlerinden öğrendikleri üzere, Hz. Muhammed'e, "Mademki Allah sana her şeyi öğretiyor, o halde bize haber ver; İsrailoğulları niçin Mısır'a gidip yerleştiler?" diye, bir soru sordular.

Müşriklere ise şu mesajı veriyor: Eğer siz de Yûsuf'un kardeşleri gibi onu kıskanıp düşman olur, aleyhinde düzdüğünüz planlarınızı yürürlüğe koyarsanız, ona hiçbir zarar veremezsiniz; Yûsuf un kardeşleri gibi bir gün ona muhtaç olur, ona boyun bükersiniz; onun için bu kıssadan ibret alın ve düşmanlıklardan vazgeçin.

Diğer bir rivayette göre, Yahudiler Rasulullah (s.a.) Efendimize Hz. Yu­suf (a.s.)’un kıssasını sormuşlar, bunun üzerine bu sure nazil olmuştur.

Hakimin rivayetine göre Sa’d b. Ebi Vakkas (r.a.) anlatıyor: Peygamberi­miz (s.a.)’e Kur’an nazil olmaya başladı. Peygamberimiz (s.a.) müslümanlara inen ayetleri okuyor, anlatıyordu. İnsanlar “Bize kıssa anlatsan, olmaz mı?” de­diklerinde, “Biz sana kıssa anlatacağız.” (Yusuf, 3; Kehf, 18/13) ayeti nazil ol­du. Bir müddet daha Kur’an’ı okumaya devam etti. İnsanlar “Bize konuşma yapsan, rivayette bulunsan, olmaz mı?” dediler. Bunun üzerine “Allah sözün en güzelini indirmiştir.” (Zümer, 39/23) ayeti nazil oldu. Bu sure, Mekke’de Pey­gamberimiz (s.a.)’in Kureyşlilerle yaptığı mücadelenin şiddetlendiği krizli gün­lerde, değerli pak zevcesi Hz. Hatice (r.a.) ile kendisine yardımcı ve destek olan amcası Ebu Talib’i kaybettiği üzüntü yılından sonra nazil oldu.

Ancak Muhammed b. İshak’a göre sûrenin nüzûl sebebi, kavmi tarafından zulme uğramış olan Hz. Peygamber’i sav teselli etmektir (Elmalılı, IV, 2841). 

 

Allah'ın, "kıssaların en güzeli" olarak tanıttığı Hz. Yusuf kıssası Kur’ânı-ı Kerimde baştan sona tek sürede anlatılan tek kıssadır.

Write on Cuma, 30 Aralık 2022 Yayınlandığı Kategori Tasavvuf

Mesnevîde Temsîlî Anlatım ve Hikâye ve

Temsîllerle Kur’ân Ayetlerinin Açıklanması

Hüseyin GÜLLÜCE

Mevlânâ'nın en önemli ve en büyük eseri olan Mesnevî, İslâm ve insanlık tarihinin en faydalı ilim ve kültür hazinelerinden biridir. Bu değerli eserinde Mevlânâ, çok zengin bilgi ve tecrübelerini, eşsiz dehasıyla çok yararlı ve cazip bir şekilde okurlarına sunmaktadır.

Mesnevîyi cazip ve unutulmaz kılan en önemli üslûp özelliklerinden birisi de onun” temsîlî anlatım metodu" dediğimiz birtakım çekici hikâye ve temsillerle konuyu anlatmasıdır. Bu metot sayesinde konu bir yandan daha iyi bir şekilde anlaşılırken, öte yandan akılda daha kalıcı tesirler oluşturmaktadır.

Mesnevî, aslında Kur’ân ayetleri ile Hz. Peygamber'in hadislerinin açıklandığı ve özetlendiği İslâmî bir eserdir.

Onu iki kelime ile en iyi bir şekilde özetleyen "Mağz-ı Kur’ân / Kur’an’ın Özü” ifadesi de bu gerçeği açık bir şekilde ifade etmektedir. Ancak onun bu görevini yerine getirirken yukarıda faydalarına işaret ettiğimiz temsîlî anlatım metodunu kullanması, diğer İslâmî kitaplardan farkını ortaya koymaktadır.

 

Giriş

 

Mevlânâ (1207-1273), insan olmanın mana ve ehemmiyetini kavrayan, bu alandaki birikimini kıymetli eserleriyle, bilhassa Mesnevîsiyle insanlara armağan bırakan, insanlık tarihinde yetişmiş nâdir âlim ve âriflerden biridir.

 

Mevlânâ'nın ismini ebedî kılan ve eserlerinin en önemlisi olan Mesnevî, Mevlânâ tarafından birçok vasıflarla anıldığı halde edebiyatımızın nazım türlerinden "Mesnevî” tarzında yazıldığı için bu adla anılmış ve yazıldığı tarzdan başka bir ad verilmemiş altı cilt halinde ve 26.660 beyitten meydana gelmiş "fâilâtun fâilâtun fâilun" vezniyle yazılmış manzum bir eserdir. Dünya dillerinin birçoğuna çevrilmiş, birçok defalar şerh edilmiş, birçok intihaplara esas teşkil etmiştir. Mevlânâ, Farsça olan bu eserinin ilk 18 beytini kendisi kaleme almış, geri kalan kısmını söylemiş, halifesi Hüsâmeddin Çelebî yazmıştır.

Şark İslâm edebiyatında çok üstün ve eşsiz bir yeri olan ve bize bütün doğu kültür mirasını şiir halinde sunan Mesnevi, İslâm dünyasında mukaddes bir kitap edasıyla karşılanmış ve sevilmiştir?

Mesnevînin ilham aldığı asıl kaynak hiç şüphe yoktur ki Kur’ân-ı Kerîm'dir. Mevlânâ bu büyük esrinde Kur’ân-ı Kerîm'e ve onu tebliğ eden Hz. Muhammed (sav)'e derin bir anlayış ve inanışla bağlıdır. O kadar ki, Mesnevi şiir ve hikâye sanatı ile ve Mevlânâ tarzı bir duygu ve düşünce üslubu ile ifadelinmiş, Kur’ân-ı Kerîm'in "manzum tefsiri” diye karşılamak mümkündür, Mevlânâ, Mesnevî vasıtasıyla öğrettiği Allah'a varma yollarını, Kur’ân’dan âyetler getirerek, Hz. Muhammed'den sav hadisler hatırlatarak ve bunları derin anlayışlarla açıklayarak tanıtmıştır.

İsmail Ankaravî, Mesnevî Şerhi'nin başında şöyle der: "Mesnevî kitabını Kur’ân tefsirleriyle nebevî hadislerden meydana gelen iki denizin birleştiği bir yer (mecmau'l-bahreyn) yapan Allah'a hamdolsun.”

İyi bir İslâm alimi ve Mesnevî uzmanı olan Ankaravî'nin sözlerinin manası şudur: Mesnevî, Yüce Rabb'ın kelâmı olan Kur’ân-ı Kerîm'in bir tefsiri ve hadis-i şeriflerin, bir şerhi mahiyetindedir. Âyetlerden, onların tefsirlerinden ve hadislerden alınmıştır. Ancak, Mesnevînin asıl yazılış gayesi; müritler ve hak yolcuları için bir rehber ve irşat kitabı olması nedeniyle bilinen ve mütearef tefsir ve hadis kitaplarından farkı vardır.

Mesnevî’nin nasıl bir kitap olduğu ve Kur’ân-ı Kerîm ile olan ilgisi bizzat Mesnevî de şöyle anlatılır:

"Mesnevînin sözlerinin suretine bakarsan bu, suret ehlini sapılır; mana ehlini ise hidâyete erdirir."

Kur’ân'da da 'bu Kur'ân bazılarım hidâyete ulaştırır, bazılarını sapıklığa düşürür' buyrulmuştur

'Her dükkânın başka bir metaı, başka bir kârı vardır, Mesnevî de, hayırlı yokluk dükkânıdır "

"Bil ki! Mesnevî vahdet dükkânıdır.  Vahdetten başka onda ne varsa puttur”

"Ey manevî denize susamış olan! Mesnevî’den tarafa gel!"

"Ondan yana gel ki, her an Mesnevî’de sadece bir mana denizi görürsün.”

 

Ayrıca Mesnevî okuyana göredir:

"Her kim Mesnevîyi masal diye okursa, onun için masaldır, kim de kendisinin halini bu kitapla görürse o kimse merttir

Mesnevî Nil suyu gibidir. Kıptilere kan görünmüştür. Musa'nın kavmine ise, kan değil sudur.”

 

Mesnevî, Hak ilhamıyla yazılmıştır.

"Bu ne yıldız ne remil bilgisi ne de rüya tabiridir. Bu Hak vahyidir. Doğrusunu Allah daha iyi bilir.

Write on Çarşamba, 14 Aralık 2022 Yayınlandığı Kategori Sinema

“Dünyadaki ruhlar kadar Allah’a giden yol vardır.”

Çöl, arayış. Toz bulutlarıyla raks. Kendi müpheminde boğulma gayesi. Zahirî olan çöle inmez, batınî olan görünmez. Çöl, ruhların kemâle erme girdabındaki son durak, son öğreti. Çöl, sonsuzluğun sonu, sonsuzluktaki zaman… Çöl, ‘ Bir ben var, benden içerû ! ‘ Çöl, şiirin son hali, girift, muğlak, namütenahi… Çöl, ruhun özünü doya doya yaşadığı yer, her şey namevcut; kum, güneş, ‘ben’ hariç… Çöl ve çöle inen hakikat avcısı; yol ve yolsuzluk… Çöl Şark… Çöl, Masal…

Sokrates’in talebesi, Aristo’nun hocası olan Eflatun(Platon) Batı felsefesinin ilk noktası ve kurucusu sayılır. Bu düşünce ustası talebeleriyle oturmuş ‘ gerçeğe’ dair sohbet ederken, gerçek olmayan her şeyin yalan olmak zorunda olmadığını anlatır. Eflatun’un bu tespitine enfes bir örnek vardır: Şark Masalları. Gerçek değiller ama yalan olduğunu da kimse iddia edemez. İşte Bab’ Aziz böyle bir film. Yönetmen koltuğunda NacerKhemir var. NacerKhemir, Tunus-Kurba’lı bir sinemacı. 60’ını geçmiş bu Derviş sanatçının yönetmenlik geçmişinde çektiği film sayısı sadece 3’tür. ‘’Çöl İşaretçileri’’ , ‘’ Kayıp Güvercinin Gerdanlığı’’ ve ‘’ Bab’ Aziz’’ filmlerinden oluşan Çöl Üçlemesi… Bab’ Aziz’in dilimizde tam karşılığı yok ama belki ‘ Bilge Dede’ demek doğru olabilir. Yani İrfan, yani hikmet bir anlamda Doğu…
2006 yılında İstanbul Film Festivali kapsamında gösterilen filmin gösterimi sırasında kendi filmi hakkında bir de konuşma yapan Khemir şunları söyler : ‘’Bu film bir sorudan çıktı aslında: Babanız, yanınızda yere düşse ve yüzü çamurlansa ne yaparsınız?Ben olamasam bile benim babam tam bir Müslüman’dı ve şu sıralar onun yüzüne(dinine) çamur çalınıyor durmadan. Ben bu filmle babamın yüzünü silmeye, temizlemeye çalıştım. İslam’ın Batı tarafından sunulan yüzünü değil, bilinmeyen, es geçilen ve unutturulan yüzünü göstermeye çalıştım.’’ Muazzam bir duruş, görkemli bir mantık ve saygı duyulacak bir yaklaşım… Bu yaklaşım filme de aksetmiş, nitekim Bab’ Aziz filmi ilk karesinden finaline kadar her zerresinde İslam’ın, imanın ve irfanın inceliklerini görsel bir şölenle önümüze seriyor… İbret aynasında hayretle seyrediyoruz kendimizi.

Write on Pazar, 27 Kasım 2022 Yayınlandığı Kategori Sinema

Kung Fu Panda, bir animasyon filmi olmanın ötesinde izleyenler için kişisel gelişim adına da sayısızca ders barındıran bir yapım. Filmdeki kahramanımız Po, Kung Fu tutkunu ve aile mesleği olan erişte satmakla meşgul sıradan, şişman bir Panda iken tamamen “tesadüf” eseri bilge kaplumbağa Oogway tarafından Ejderha Savaşçısı olmak üzere seçiliyor.

İşte bu yolculuk süresince Kung Fu Panda, yeteneklerimizi ve yaratabilme gücümüzü keşfederek kullanabilmek, karşımıza çıkan zorluklarda pes etmeden ilerleyebilmek ve içimizdeki limitsiz gücü fark edebilmek gibi konularda bizlere çok aydınlatıcı ve öğretici bilgiler veriyor.

 

Ben de sizlerle bu filmden kişisel gelişiminize katkı sağlayacağına inandığım bazı bilgileri paylaşmak istiyorum.

Kendinize Özgü Yeteneklerizin Farkına Varın.

Filmin başlarında son derece sıradan bir Panda gibi gözüken Po, Kung Fu öğrenebilmek ve bu konuda ustalaşabilmek adına hiç bir ilave özelliğe sahip değilmiş izlenimi veriyor. Bilge Oogway’ın Po’yu Ejder Savaşçısı seçmesinin ardından öğretmeni Master Shifu ve takım arkadaşları Furious Five ekibi, Po’nun gerek yetenek, gerekse fiziksel olarak Ejder Savaşçısı olabilecek potansiyele sahip olmadığına inanıyorlar.

Fakat, herkesin olumsuz düşüncelerine rağmen pes etmeden, azimli bir şekilde çalışmalarına devam eden Po, Master Shifu’nun da desteğiyle daha önceden varlığından bile haberdar olmadığı, gizli kalmış yeteneklerini yüzeye çıkararak karakterini yeniden şekillendiriyor.

Bizlerde, günlük yaşantımızın kargaşası içerisinde yeteneklerimizi yeterince kullanamadığımız için onların farkında olmayabiliriz. Hatta ve hatta, yeteneklerimiz yok bile zanledebiliriz. Oysa ki bu dünyaya hepimiz benzersiz geliyoruz ve hepimizin kendine özgü, bizleri diğer insanlardan farklı kılan özellikleri ve yetenekleri vardır.

Kullanılmadıkları için paslanmış, hatta unutulmuş olan yeteneklerimizi keşfedip kullanmaya başladığımızda, yaşam enerjimiz artarak motivasyonumuzu yükseltir. Kendimize olan inancımız güçlenir ve hayatımız daha anlamlı bir hal alır.

 

Geçmişte Yaşadıklarınızı veya Gelecekte Yaşayacaklarınızı Düşünmeyin, Sadece Ana Odaklanın ve Eyleme Geçin.

Filmin en önemli sahnelerinden birinde bilge Oogway, Po’yu en iyi yaptığı şeyi yaparken, kutsal şeftali ağacının altında şeftalileri yerken buluyor. Bilge Oogway, strese girdiği, gelecekten endişelendiği zamanlarda kendisini yemeğe veren Po’nun olanlar ve olacaklar hakkında fazlasıyla endişelendiğini söylerken ona şöyle de bir tavsiye de bulunuyor;

“Dün mazide kaldı, yarın ise bir muamma. Ama bugün bir armağandır, işte bu yüzden ona present (hediye) denir”

Ana odaklandığımızda, anla beraber hareket edip, gerçekleştirmek istediğimiz eylemleri ertelemeden birer birer gerçekleştirmeye başladığımızda kendimizle ilgili farklı bir şeyi daha keşfederiz; yaratma gücümüz. Bu güç, hayatımızda bir şeyleri gerçekleştirmek istediğimizde ihtiyacımız olan en önemli gücümüzdür. Yaratma gücümüzü istediğimiz şekilde kullanabilmeyi öğrendiğimizde ve bu konuda uzmanlaştığımızda, üretkenliğimiz artar ve ulaşmak istediğimiz sonuçlara daha rahat ulaşırız.

 

Hedeflerinize Ulaşacak Kadar Azimli ve Çalışkan Olun.

Po, fiziksel olarak şişman olmasından ve yaptığı sakarlıklardan ötürü Master Shifu ve takım arkadaşları tarafından aşağılandı, göz ardı edildi. Bunlarla beraber, kendisini hiç bir zaman onlar kadar yetenekli görmedi. Fakat, kendisine olan inancını, güvenini ve de en önemlisi çalışma isteğini hiç bir zaman kaybetmedi. Master Shifu ile yaptığı antremanlar boyunca hırpalandığı, dayak yediği zamanlarda bile bu sürecin gelişimine katkı sağladığının bilincinde olduğu için çalışmaya devam etti ve asla pes etmedi.

Çünkü Po, Kung Fu’yu seviyordu. Kendisine inanci vardı ve yeteri kadar çalışırsa her türlü zorluğun üstesinden gelerek hedeflerini gerçekleştirebileceğini biliyordu.

Write on Pazar, 27 Kasım 2022 Yayınlandığı Kategori Sinema

Amerikalı yazar Dr.Seuss’un “Horton Hears A Who?” adlı kitabından esinlenilerek aynı adla ve animasyon tekniğiyle beyaz perdeye aktarılan “Horton Kimi Duyuyor?”  filmi; animasyon, macera, komedi ve aile türlerini kendinde toplayan 2008 yapımı önemli felsefi mesajlar içeren bir film. Başlıca seslendirmelerini; Jim Carrey ve Steve Carell’ın yaptığı filmin, yapımcılığını Türkiye’de “Buz Devri” adıyla meşhur olan animasyon filminin de yapımcısı olan Blue Sky Stüdyo üstlenmiş.

Bir yaprak tanesinden düşen su damlasının dalından kopardığı kozalağın yolculuğu ile başlar tüm hikâye. Kozalağın yolculuğu boyunca, biz filmin gerek çekim açısı gerekse müziğinin ritminden şunu anlarız ki bir nesne bulunduğu yere göre bazen yıkıcı etkiler meydana getirebilir; bir dev iken bazen hafif bir rüzgâr esintisi, belki de bir sinek ısırığı gibi bulunduğu mekâna göre cüce kalabilir.

Nitekim kimine göre dev kimine göre cüce olan bu kozalak dalından kopup yuvarlanırken yıllardır bir çiçeğin üstünde güvenli bir şekilde ikamet eden toz tanesini, ormanın derinliklerine savurur ve takvimler 15 Mayıs'ı gösteriyordur. Henüz hiçbir şeyden haberi olmayan sevimli filimiz Horton, her zamanki gibi orman nimetlerinin tadını çıkarırken bu toz tanesinden belli belirsiz bir çığlık duyar. Şüphe etmesi üzerine tam toz tanesine yönelmişken Nool Ormanı’nın sakinlerinden olan Horton’un arkadaşları, filme girerek toz tanesinin üzerinde yaşayan Kimler’le Horton’un tanışmasını ertelerler.

Write on Pazar, 27 Kasım 2022 Yayınlandığı Kategori Sinema

 

Hero (Çince: Yīngxióng), yönetmenliğini Zhang Yimou'nun yaptığı, başrolünü Jet Li'nin oynadığı 2002 Çin yapımı dövüş sanatları filmidir.

İmparatorluk öncesi dönemde Çin, birbirlerine düşman yedi krallığa bölünmüştür. Kuzeydeki Quin eyaletinin ilk Çin imparatoru olma saplantısındaki kralı, büyük bir suikast tehlikesi altındadır. Diğer altı krallıktan gelen saldırılara ve suikastlara her türlü önlemi alan kral, hedefine ulaşabilmek için son derece kararlıdır.

Fakat her şeyden çok çekindiği üç isim vardır: Bu suikastçılar Kırık Kılıç, Kar Tanesi ve Gökyüzü. Bunların durdurulması neredeyse imkânsız gibidir. Kral, bu katilleri yenecek olanlara servet ve iktidar vadeder. Uzun yıllar boyunca kimse bunu yerine getiremez. Bir gün İsimsiz (Jet Li), saraya gelip kralın önünde diz çöker ve suikastçıları öldürdüğünü ve bunu nasıl yaptığını anlatır. Fakat Çin İmparatoru kurnazdır ve ona inanmayacaktır.

Write on Pazar, 27 Kasım 2022 Yayınlandığı Kategori Sinema

Terminal, başrolünde Tom Hanks'in oynadığı politik komedi-drama türünde 2004 yapımı bir film. 1988'den 2006'ya kadar tam 18 yıl Paris-Charles de Gaulle Havalimanı'nda yaşayan Mehran Karimi Nasseri'den esinlenilerek çekilmiştir.

Film, Amerika Birleşik Devletleri'ne girişi reddedilince New York'un John F. Kennedy Havaalanı terminalinde mahsur kalan ve aynı zamanda bir askeri darbe nedeniyle memleketine dönemeyen Doğu Avrupalı bir adamı konu alıyor.

Spielberg, önceki filmi olan Catch Me If You Can'ı bitirdikten sonra, daha sonra "bizi güldüren, ağlatan ve dünya hakkında iyi hissettirecek" bir film yapmak istediği için The Terminal'i yönetmeye karar verdi.

Yapım için tesislerini sağlamaya istekli uygun havalimanlarının bulunmaması nedeniyle, LA/Palmdale Bölgesel Havaalanında büyük bir hangarın içine, filmin çoğu Montréal-Mirabel Uluslararası Havaalanından çekilmiş dış mekan çekimleriyle bir çalışma setinin tamamı inşa edildi.

Film, 18 Haziran 2004'te Kuzey Amerika'da hafif olumlu eleştirilerle gösterime girdi ve ticari bir başarıydı ve dünya çapında 219 milyon dolar kazandı.

Konusu

Steven Spielberg'ün gerçek bir olaydan esinlendiği ilgi çekici bir öyküye sahip bir politik komedi olan film, Doğu Avrupa'daki Krakozya adlı bir ülkeden New York'a gelen Viktor Navorski'nin (Tom Hanks) öyküsünü anlatıyor. Amerika yolundayken ülkesinde askerî darbe olması üzerine Viktor, John F. Kennedy Uluslararası Havalimanı'na gelir, ancak pasaportunun artık geçerli olmadığını öğrenir ve Havaalanında mahsur kalır. Çünkü Birleşik Devletler artık bir iç savaşın patlak vermesinden sonra Krakozhia'yı bağımsız bir ülke olarak tanımamaktadır ve Viktor'un şu anda vatansız olduğu için ülkeye girmesine veya eve dönmesine izin verilmemektedir. Bu nedenle Amerika Birleşik Devletleri Gümrük ve Sınır Muhafaza pasaportuna ve uçak biletine el koyar.

Write on Pazartesi, 06 Haziran 2022 Yayınlandığı Kategori Şiir

(Ya Hazret-i Mevlana hak dost)

Yâ Habîballah Resûl-i Hâlik-i Yekta tüyî
(Allah’ın sevgilisi; yaratanın, tek peygamberi sensin)

Ber güzîni zül- celâl-i pâk ü bî hemtâ tüyî (Dost, Sultânım)
(Seçilmiş, zül-celal, temiz ve eşşiz sensin.)

Nâzenin-i Hazret-i Hâk, sadr-ı bedr-i kâinât
(Hazret-i Hakk’ın nazlısısın, kâinatın üstündesin)

Nûr-i çeşm-i enbiyâ çeşm-i çerâğ-ı mâ tüyî (Yâ Mevlâna, hâk dost)
(Enbiyaların göznûrusun, göz ve ışığımız sensin.)

(Sultânım) Der şeb-i mi’râc, bûde Cebrail ender rekâb (dost, dost)
(Mirac gecesinde Cebrail, senin bineğinin üzengisini tutmuştu.)

Pâ nihânde ber serîn ü Kümbet-e Hadrâ tüyî (Yâ Mevlâna, hâk dost)
(Kümbet-i hadranın en üstüne ayağını basmış sensin.)

(Sultânım, mahbûbidost, dost, dost) Yâ Resûl-ullah tüdâni ümmetâned âcizend
(Ya resûlallah, sen biliyorsun ki, bütün ümmetlerin acizdir.)

Rehnümâ-yı âcizâni bi ser ü bî pâ tüyî (Hâk dost, dost, dost)
(Ayaksız ve başsız kalmış acizlerin rehberi sensin.)

(Sultânım) Serv-i bostân-ı risâlet nevbehâr-ı ma’rifet
(Peygamberlik bostanının çamı ve mâ’firetin ilkbaharısın.)

Gülben-i bağ-ı şerîat bülbül-i bâlâ tüyî (yâ veliyyullah dost hey)
(Şerî’at bahçesinin gülfidanısın ve en yüksek bülbülüsün.)

Şems-i Tebrîzî ki dâret Nâ’t-ı Peygamber zi ber
(Şems-i Tebrizî ki, Nâ’t-ı Peygamberi ezberlemiştir.)

Mustafa vü Müctebâ ân Seyyid-i a-lâ tüyî
(Saf ve seçkin en yüksek efendi sensin.)

(Yâ tabîb-el kulûb, yâ veliyyallah, Allah dost, dost)

 

NE İZLESEM

 
 

NE OKUSAM