Bu cemaat, aslanın maiyyetinde heybet ü azametle dağa doğru gidince, bir yaban sığırı, bir keçi ve iri bir tavşan avladılar.
Avlarını ormana getirdiler. Aslan kurda dedi ki:
“-Ey eski ve tecrübeli kurt! Bu avı aramızda taksim ederek bir adalet göster.
Kurt:
“-Şâhım, yaban sığırı senin payındır. O büyüktür, sen ise iri gövdelisin. Bu, sana lâyıktır. Keçi benim hissemdir ki, orta vücutludur. Ey tilki, sen de tavşanı al.” diyerek taksimâtı yaptı. Fakat bu taksimat aslanı hoşnut etmemişti:
“-Ey kurt! Sen ne dedin? Ben burada iken sen ve ben demeye cesaret ediyorsun hâ!.. Haydi, bana doğru gel!” dedi ve kurdun yaklaşmasıyla ona bir pençe vurması bir oldu. O pençe darbesi kurdu parçaladı. Aslan kükremeye devam etti:
“-Mâdemki beni görmek ve karşımda bulunmak, sana kendini unutturmadı; böyle bir cana, inleyerek ölmek gerektir!”
Ondan sonra aslan, tilkiye dönüp:
“-Şu avları yemek için bir de sen taksim et!” dedi.
Tilki, aslanın önünde yerlere kapandıktan sonra dedi ki:
“-Efendimiz; şu besili sığır, kuşluk yemeğin olsun. Şu keçi öğle yemeğin, tavşan da gece çerezin olsun!”
Aslan, bu taksimattan hoşlanmıştı:
“-Ey tilki, sen böyle bir taksimi kimden öğrendin?” diye sordu. Tilki de:
“-Ey hayvanlar âleminin pâdişâhı! Kurdun hâlinden öğrendim!” cevabını verdi.
Bunun üzerine aslan:
“-Mâdem ki sen bizim aşkımızda fânî oldun ve bu fedakârlığı gösterdin, avların üçünü de al götür.”
“Bir kimse Allâh’ın olur, her şeyini, hatta kendini Allâh’a verirse, Allah da onun olur.”
Tilki o zaman; aslan, avların taksimini kurttan sonra bana emretti diye yüzlerce kere şükretti ve dedi ki:
“-Eğer bunları bana evvelden «taksim et» diye emreyleseydi, aslanın pençesinden canımı kim kurtarabilirdi?”
KISSADAN HİSSE
Mevlânâ Hazretleri; aslan, kurt ve tilkinin hikâyesini bitirirken bizi kıssadan hisseye yöneltiyor ve şöyle devam ediyor, hikmet deryası sözlerine:
“O hâlde bizi evvelkilerden sonra dünyaya getiren Cenâb-ı Hakk’a hamd ü senâlar olsun. Allâh’ın eski zamanlardaki müşriklere etmiş olduğu siyasetleri okuduk ve işittik. Cenâb-ı Hakk’ın bizi sonradan dünyaya getirmesi, o eski kurtların hâlinden ibret alıp, tilki gibi kendimizi korumamız içindi. Hakk’ın Rasûlü ve sözünde sâdık olan Peygamber-i Ekber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bundan dolayı bizim için «Ümmet-i Merhûme» yani «Allah’ın rahmetine mazhar olmuş ümmet» buyurmuştur.
O eski kurtların, hâlâ mevcut eserleri meydanda… Ey büyük adamlar, ey aklı başında kimseler; o eserlere bakın da ibret alın.” (Bkz: Mesnevî, Şefik Can Tercümesi, c: I, 195-196)
Mesnevî’nin bu meşhur hikâyesi; âhir zaman ümmeti olmanın hem güzel ve rahmet tarafını bizlere hatırlatıyor, hem de tefekkür ve ibrete dâvet ediyor. Şayet geçmişi bilmezsek, Allâh’ın kâinâtta cârî olan kanunlarını (Sünnetullah) anlamaz ve ona göre hayatımızı tanzim etmezsek âkıbetimiz, geçmiştekilerden çok da farklı olmaz. Nitekim şöyle denilmiştir:
“Geçmişten ibret almazsa kişi, geleceğe ibret olmaktır işi!..”
Kaynak: Ebrar Çıtraz, Şebnem Dergisi, Sayı: 158